Tür: Fantastik / Romantizm
Sayfa Sayısı: 312
Baskı Yılı: 2016
İlk Baskı Yılı: 2014
Baskı Yılı: 2016
İlk Baskı Yılı: 2014
Gelecekte bile, hikâye "bir varmış bir yokmuş" dİye başlıyor... İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin'e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil. Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya'yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya'nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…
Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor. Yakışıklı Prens Kai'in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya'nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda... Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?
İlk önce söylemeliyim ki kitabın boyuna bayıldım. Diğer kitaplar
kadar uzun değil. Daha kısa ve nedense bunu çok tatlı buldum.
Öncelikle yazarın yarattığı bu yeni dünyadan biraz
bahsedeyim. Bu dünyada androidler var ve dünya şu an ki gibi değil. Kadın kahramanımız
Cinder’ın da olduğu Yeni Pekin imparatorluk tarafından yönetiliyor.
Androidler insanlar tarafından saygın görülmüyor ama Cinder
onları tamir eden bir mekanik ustası. Kendisi de diğer insanlar gibi değil. Ne
insan ne de android. O bir sayborg.
Serinin adının Ay Günlükleri olmasının da bir nedeni var tabi
ki. Ay’da yaşam var! Evet ve Ay’da yaşayan insanlar Dünya’daki insanlardan
farklı. İnsan olarak görünüyorlar tabi ki ama burada bahsedemeyecek olsam da insanlar
farklı bir özellikleri var.
Cinder üvey annesi ve 2 üvey kız kardeşiyle yaşıyor. Üvey annesi
onu tabiki de hiç sevmiyor, ev işleri de dahil olmak üzere eve para getiren de
Cinder’ın ta kendisi. Modern bir külkedisi masalı.
Ölümcül bir veba var ve Dünya’daki insan nüfusu tehlike
altında. Bulaşıcı bir hastalık olduğu için hasta bulunan kişi hemen karantinaya
götürülüp ölümü bekliyor. Beni en çok etkileyen sahnelerden biri hasta olan
insanların ailelerinden ayrılıp götürülmesi ve etraftaki insanların da kendilerine
bulaşacak korkusuyla kaçışması oldu.
Cinder sayborg olduğunu saklıyor. Çünkü sayborglar da en az
androidler kadar sevilmez hatta vücutlarında deney yaptırdıkları için insan
olarak görülmüyorlar bile.
Kai ise imparatorluğun prensi, bizim erkek kahramanımız. Kahraman
diyorum ama kesinlikle Cinder dikkat çekmiyor. Tam da Külkedisi masalındaki gibi
parlak birazcık da toy bir prens.
Birde İko var tabiki. Cinder’ın android dostu. Pek çok
açıdan insandan bir farkı yok da diyebiliriz.
Biraz da Ay’dan bahsedelim. Ay’da krallıkla yönetiliyor. Kraliçe
Levana birçoğuna göre kötü kalpli bir cadı.
Kitabı kesinlikle çok beğendim. Kitapta çok fazla romantizm yoktu, onun yerine çok güzel aksiyon vardı. Ben okurken çok heyecanlandım. Külkedisi masalına yepyeni
bir soluk kazandırmış yazar. Ben kitabı kesinlikle ve kesinlikle tavsiye
ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder