Sayfalar

16 Haziran 2020 Salı

Cadıların Keşfi-Deborah Harkness (Ruhlar Üçlemesi #1)

Tür: Fantastik/ Romantik
Sayfa Sayısı: 672
Baskı Yılı: 2014
Olağanüstü güçlere sahip bir cadı, imkânsızlıklara direnen yasak bir aşk ve her şeyi başlatan gizemli bir elyazması.
Oxford'un Bodleian Kütüphanesi'ndeki kitap raflarının arasında araştırma yapan genç akademisyen Diana Bishop, tesadüfen simyacılıkla ilgili eski bir elyazması bulur. Köklü ve seçkin bir cadı ailesinden gelen Diana'nın yaptığı bu keşif yeraltında doğaüstü bir karışıklığa sebep olarak iblis, cadı ve vampirlerin kısa sürede kütüphaneye doluşmasına yol açar. Diana, yüzyıllardır aranan bir hazine keşfetmiştir ve her şeyi yoluna koyabilecek tek kişi de yine kendisidir. Bu zorlu mücadelede en büyük destekçisi ise onu hiç yalnız bırakmayan, her türlü fedakârlığı göze alıp kendi soyunun karşısında duran meslektaşı, vampir Matthew olacaktır.



İlk gördüğümde nasıl bitireceğime inanamadığım kitap. Hem ansiklopedi kalınlığında hemde puntolarının minnacık olması nedeniyle tereddüte düştüğüm kitaptır kendisi.

Bütün bu acabaların arasında çok da akıcı olan, müthiş bir kurgusu olan, her yeni sayfada heyecanlandıran yepyeni bir dünyaya kapı aralayan bu romanı kesinlikle beğendim.

İçinde vampirler, cadılar ,iblisler olan bu kitap, bolca büyü, macera ve aşk içeriyor. Hem tarih ile bizi bilgilendiriyor hem de kurgusuyla merak uyandırıyor. Kadın kahramanımız Diana Bishop, insan gibi yaşamayı seçen bir cadı, bir araştırmacı. Kütüphanede bulduğu bir elyazması ona Matthew'u getiriyor ve tabi diğer başka yaratıkları da. 

Matthew bir bilim adamı,araştırmacı aynı zamanda bir vampir. Diana'ya ve bulduğu kitaba karşı koyamayan bu vampir Diana'nın aklını başından alıyor tabiki de.

Yazar konuyu çok güzel ele almış. İşin içinde sadece büyü yok, bilim de var. Ve bu beni inanılmaz etkiledi. Belki de mesleğim gereği romana ve Matthew'a ekstra bir sempati beslemiş de olabilirim. Kitapta Tanrıçalar bile var. Yazar her şeyden ekleyerek bizi şaşırtmayı başarıyor.

Bilim, büyü, güç, tarih, mükemmel bir kurgu, merak uyandıran bir elyazması, türler arası olmaması gereken bir birliktelik... Bunların sonucunda bu kitap ortaya çıkıyor. 

Diana güçlerinin farkına varırken Matthew sevgiyi keşfediyor. Bütün yaratıklar onlara güç ve bilgi getirecek olan elyazmasının ortaya çıkması sonucu Diana'nın peşine düşüyor. Matthew da onu korumak için Diana'nın peşinden gidiyor tabi ki.

Kesinlikle sevdiğim bir kitap oldu. Çok akıcı ve merak uyandırıcı bir kitap. Yazarın kitabı yazarken çok araştırdığı belli oluyor. Çok faydalı bilgiler var. Bizi geçmişe götürüyor. Kesinlikle zaman kaybı bir kitap değil. 

Ayrıca kitabın dizisi de yapıldı. A Discovery of Witches. Kitabın orijinal adını kullanmışlar. 1 sezon 8 bölümden oluşan bir dizi. Sıkı bir takipçi olarak dizi izledim tabi ki. Bana sorarsanız dizi kitabın heyecanını ve tadını vermiyor. Birinci kitabı ilk sezonda bitirmişler. Diğer sezonlar 2. ve 3. kitaplarla ilgili olacakmış. Yine de yorumu siz bırakıyorum.

2.ve 3.sezon onayı da gelmiş. Bu sene 2.sezon gelir diyorlar, bakalım hayırlısı. Bende 2.sezon gelmeden 2.kitapla ilgili yazımı paylaşacağım inşallah.



2.sezondan bir görüntü.

15 Haziran 2020 Pazartesi

Yakut Kırmızı-Kerstin Gier (Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer #1)



Sayfa Sayısı: 352
Tür: Fantastik / Gençlik
İlk Baskı Yılı: 2012

Zamanın sınırlarını aşan bir yolculuğa hazır mısınız? O, on iki zaman yolcusundan biri. Ve hayatı tamamen değişmek üzere...Bazen sırlarla dolu bir ailede yaşamak gerçekten de zordur. En azından on altı yaşındaki Gwendolyn bundan kesinlikle emindir. Ta ki günün birinde kendini 18. yüzyıl Londrası’nda bulana dek. İşte o zaman ailesinin en büyük sırrını öğrenir: Zaman yolculuğu! Ancak bu yolculuklarda genç kızın hislerine yer yoktur.Çünkü aşk, durumu daha da karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramaz!


Eğer filmini izledikten sonra kitabı okuyorsanız üzgünüm ama bu durum sizi biraz üzebilir. Çünkü film ile kitaptaki her şey neredeyse aynı.

Kitabın yazım dili Almanca ve çevirmenler direkt olarak Almanca’dan çevirdikleri için ben çeviride hiçbir rahatsızlık görmedim. Hatta bu davranışlarını takdir ettim.

Bu ön bilgilerden sonra kitabın konusuna bir göz atalım. Zaman yolcularının olduğu bir soydan gelen Gwendolyn 16 yaşında bir genç kızdır. Tesadüf eseri yeteneğini keşfeder ve kendini karanlık mı karanlık bir meclisin üyesi olarak buluverir. Zamanda geriye gitmesi için gereken bir makine -kronograf- ve kanıdır. 


Gwendolyn Yakut’tur. Ve bir görevi vardır. Geçmişe gidip şimdiye kadar yaşamış zaman yolcularının kanını toplamalıdır.

Ona bu yolculuğunda Elmas olan Gideon yardımcı olacaktır. Çok iyi bir eğitim almış Gideon, geçmişteki bütün tehlikelere karşı hazırlıklı ve tecrübelidir. Gwendolyn’in eğitimsizliği ve tecrübesi onu hem çileden çıkarır hem de ona karşı koyamazdır.

Gwendolyn’in kendisini ve geçmişini keşfetmesini, içine girdiği bu meclisin gerçekten ne istediğini öğrenmesi, Gideon’dan da uzak durması gerekmektedir.




Çok fazla spoiler vermeden anlatılacak bir kitap olmadığı için elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Tam bir gençlik kitabı olduğunu söyleyebilirim. Hele zaman yolculuklarını ve 1800’lerin İngiltere’sini ve kıyafetlerini özellikle kıyafetlerini seviyorsanız okumanız gereken bir kitap.

Ben indirimdeyken seriyi kutulu olarak aldım. İlk aldığım kutulu seri olduğu için bende yeri ayrıdır.

Benim naçizane tavsiyem kitabı okuduktan sonra filmi izlemeniz ama seçimi yine de size bırakıyorum. Sevimli ve eğlenceli bir kitap. Dil çok akıcı. Latinceyi sevdiğim içinde bölüm aralarında olan Latince cümleler çok hoşuma gitti. Özellikle kitabın kapağı çok güzeldi.





14 Haziran 2020 Pazar

Cinder-Marissa Meyer (Ay Günlüğü Serisi #1)

Tür: Fantastik / Romantizm
Sayfa Sayısı: 312
Baskı Yılı: 2016
İlk Baskı Yılı2014
 Gelecekte bile, hikâye "bir varmış bir yokmuş" dİye başlıyor... İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin'e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil. Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya'yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya'nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…
Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor. Yakışıklı Prens Kai'in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya'nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda... Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?


İlk önce söylemeliyim ki kitabın boyuna bayıldım. Diğer kitaplar kadar uzun değil. Daha kısa ve nedense bunu çok tatlı buldum.

Öncelikle yazarın yarattığı bu yeni dünyadan biraz bahsedeyim. Bu dünyada androidler var ve dünya şu an ki gibi değil. Kadın kahramanımız Cinder’ın da olduğu Yeni Pekin imparatorluk tarafından yönetiliyor.

Androidler insanlar tarafından saygın görülmüyor ama Cinder onları tamir eden bir mekanik ustası. Kendisi de diğer insanlar gibi değil. Ne insan ne de android. O bir sayborg.

Serinin adının Ay Günlükleri olmasının da bir nedeni var tabi ki. Ay’da yaşam var! Evet ve Ay’da yaşayan insanlar Dünya’daki insanlardan farklı. İnsan olarak görünüyorlar tabi ki ama burada bahsedemeyecek olsam da insanlar farklı bir özellikleri var.

Cinder üvey annesi ve 2 üvey kız kardeşiyle yaşıyor. Üvey annesi onu tabiki de hiç sevmiyor, ev işleri de dahil olmak üzere eve para getiren de Cinder’ın ta kendisi. Modern bir külkedisi masalı.

Ölümcül bir veba var ve Dünya’daki insan nüfusu tehlike altında. Bulaşıcı bir hastalık olduğu için hasta bulunan kişi hemen karantinaya götürülüp ölümü bekliyor. Beni en çok etkileyen sahnelerden biri hasta olan insanların ailelerinden ayrılıp götürülmesi ve etraftaki insanların da kendilerine bulaşacak korkusuyla kaçışması oldu.

Cinder sayborg olduğunu saklıyor. Çünkü sayborglar da en az androidler kadar sevilmez hatta vücutlarında deney yaptırdıkları için insan olarak görülmüyorlar bile.

Kai ise imparatorluğun prensi, bizim erkek kahramanımız. Kahraman diyorum ama kesinlikle Cinder dikkat çekmiyor. Tam da Külkedisi masalındaki gibi parlak birazcık da toy bir prens.

Birde İko var tabiki. Cinder’ın android dostu. Pek çok açıdan insandan bir farkı yok da diyebiliriz.

Biraz da Ay’dan bahsedelim. Ay’da krallıkla yönetiliyor. Kraliçe Levana birçoğuna göre kötü kalpli bir cadı.

Kitabı kesinlikle çok beğendim. Kitapta çok fazla romantizm yoktu, onun yerine çok güzel aksiyon vardı. Ben okurken çok heyecanlandım. Külkedisi masalına yepyeni bir soluk kazandırmış yazar. Ben kitabı kesinlikle ve kesinlikle tavsiye ediyorum.  





13 Haziran 2020 Cumartesi

Dikenler ve Güller Sarayı-Sarah J.Maas (Dikenler ve Güller Sarayı #1)





Tür: Romantik / Kurgu / Fantastik
Orijinal İsim: A Court Of Thorns And Roses 1 (İngilizce)
Sayfa sayısı: 540
Yayın Yılı: 2016

Kış çok ağır geçiyor. Feyre ailesini beslemek zorunda…Bir gün, avlanırken av olmamak için öldürdüğü kurdun intikamını almaya gelen bir canavar çalıyor kapısını. AmaFeyre’yi almaya gelen canavar bir hayvan değil, Tamlin...Bir zamanlar dünyayı yöneten ölümcül, ölümsüz perilerden biri.Feyre’nin, hayatı boyunca dehşet dolu hikâyelerini dinlediği perilerin diyarında yasamaya başlamasıyla dünyası altüst oluyor. Kendini bildi bileli hissettiği şiddetli düşmanlık bu güzel ama tehlikeli ülkede bambaşka bir boyut kazanıyor.Feyre’nin çok önemli bir görevi var: Ülkenin üstüne gittikçe çöken eski, karanlık gölgenin onu yok etmesini önlemek.
Herkesçe çok sevilen ve her yerde gördüğüm bu kitabı sonunda okumaya karar verdim. Öncelikle yaratılan distopyadan bahsetmek istiyorum. Kitabın ilk sayfasında da sizi karşılayan bir harita var. Burada kadın kahramanımız Feyre’nin de yaşadığı ölümlü toprakları, peri krallığı, Hybern ve Prythian isimli bölgeler var. Bu distopyada periler var ve bu periler öyle sandığınız kadar sevimli de değiller.

Kahramanlarımıza gelecek olursak Feyre bir insan olmasına rağmen gayet güçlü ve savaşçı bir kız. Ailesine bakıyor, onlara yemek getiriyor. Aynı Açlık Oyunlarındaki Katniss gibi avcılıkla uğraşıyor. 2 tane de kız kardeşi var.


Rivayete göre peri topraklarına giden hiçbir insan geri dönmezmiş. Periler tarafından büyülendiklerinden mi yenildiklerinden mi bilemeyeceğim artık…

Ama Feyre peri topraklarına gidiyor ve orada Tamlin ile tanışıyor. Prytian dendiğimiz bu toprakları krallıklara bölünmüş halde ve Tamlin de Bahar Sarayı’nın Kralı.
Tamlin hepimizin aşık olabileceği bir karakter gibi dursada bana biraz sığ ve gizemli geldi. Feyre’nin karakterine göre beni etkilemedi açıkçası.

Birde Lucien var. Tamlin’in arkadaşı ve sağ kolu. Lucien de tam bir arkadaş hamuru var diyebilirim.

Unutmadan bahsetmem gereken Rhysand’da var. Bu gizemli ve kötü karakter kitabın sonlarında aramıza katılsa da kitaba ayrı bir yön veriyor.

Kitabın sonlarında Rhysand ve Feyre arasında gerçekleşen anlaşma sonucu Rhysand’ı diğer kitaplarda daha çok göreceğiz gibi görünüyor.


Konuya çok fazla girmek istemediğim için genel olarak karakter ve yaratılan dünyadan bahsettim. Ama söylemeliyim ki kitap sonlara doğru inanılmaz bir hız kazanıyor. Başlarda Feyre’yi, Tamlin’, Lucien’i ve bu yeni dünyayı tanımaya çalışırken kitabın sonlarına doğru aksiyon ve aşk artıyor.

Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Yaratılan dünya ve periler farklı bir açıyla ele alınmış. Bu dünyayı keşfetmek eminim sizi de mutlu edecektir.





8 Ocak 2018 Pazartesi

Kızıl Kraliçe-Victoria Aveyard

Orjinal Adı: Red Queen
Basım yılı: 2015
Sayfa sayısı: 388

Kan rengiyle sınıflara ayrılmış bir toplum. Gümüş ve kızıllar. Gümüşler özel yetenekleri olan tam bir burjuva sınıfı. Kızıllar ise yetenekleri olmayan köle olarak görülen sınıf.

Kız kahramanız Mare çalışmak için bir Gümüş sarayına gidiyor. Ve olan oluyor. Aslında farklı olduğunu keşfediyor.

Erkek kahramanlarımızdan Maven, bir prens. Ve bir diğer erkek kahramanımız Maven'ın abisi Cal.
Klasik bir saray yaşamı. Güçlü bir kral, cadı bir kraliçe.


Sonra her şey birbirine giriyor. Gümüşlerin antrenmanlarına tanıklık ediyoruz. İktidar savaşını görüyoruz. Kalbin yaptığı yalnız seçimleri, acımasızlıkları görüyoruz.

Mare karakterini sevdiğimi söyleyebilirim. Aşk hakkındaki seçimlerini beğenmesem de güçlü duruşu hoşuma gitti.

Maven, küçük kardeş, farklı bir karakter. Şimdi ne desem spoiler olacağı için elimden geldiğince susmalıyım.


Cal, yine yorum yapamadığım karakterlerden. Kapalı kutu gibiydi benim için. Ulaşamadığım, bağ kuramadığım bir karakter.

Kitabı okumak cidden akıcıydı. Fakat ortada konu yokmuş gibi hissettirdi. Yavaş ilerlemiyor kesinlikle. Ama geri dönüp baktığımda aklımda kalan olay sayısı az. Çok fazla karakter olması da kafamı karıştırmadı değil. Belki de sorun bendedir. İsim hafızam çok kuvvetli değil malesef.